Roger Waters İle The Wall Üstüne Söyleşi 1979

Çeviren Sözü: Bu söyleşiyi zamanında canlı dinleme şansım olmadı. Eğer olsaydı da çok merak etmeme rağmen o zamanki İngilizcemle hiç anlamazdım. Yıllar sonra internet sayesinde elime geçti. O yıllarda netteki diğer informasyon yağmuru arasında kaldı kaynadı. Bir kaç kere dinlediysem de arada çok kafamı vermediğim için tam anladım sayılmaz. Yıllar sonra dinlediğim pek çok söyleşisinde aynı konuları defalarca dile getirdiği için artık büyük kısmını biliyorum.

Bu çeviriyi yapma sebebim 1979 yılı sonunda albümün tamamlanışından bir kaç gün sonra gerçekleşen bu söyleşide bugüne kadar atlanan, o günlerde taze olan başka bilgilerin olup olmadığına dair meraktı. Söyleşinin tamamını buradan dinleyebilirsiniz. Bu arada 80lerin ortasında Kıbrıs’da okurken İngiliz askeri üstünden yayın yapan BFBS radyosunda uzun yıllar Tommy Vance’in rock programlarıyla kültürümü artırmış kendine özgü karanlık, soğuk ama çaldığı müziklere cuk oturan tavrıyla da rock dj’inin ne olması gerektiğine dair fikir oluşturmuştum. Ona da böylece bir teşekkür gitsin.

Roger Waters Söyleşisi

Kasım 1979’da The Wall albümünün çıkışından bir kaç gün önce İngiliz’lerin ünlü rock programı sunucusu Tommy Vance, Los Angeles’de bulunan Roger Waters ile BBC 1 kanalı için bir söyleşi yaparak albümdeki parçaların tek tek anlamlarını henüz herşey taze iken kendisine sordu. Aşağıda bu görüşmenin çözümlemesi bulunuyor.

Tommy Vance: Fikir nerden çıktı?

Waters:  ‘The Wall’ fikri on yıldır yaptığımız rock konserleri sonrasında özellikle ’75 ve  ’77 yıllarında çok büyük kitlelere çalıyorduk. Seyircinin bir kısmı bizi bilen eski dinleyicilerimizdi ancak büyük bir kısmı da büyük stadyumlara bira içmeye gelenlerdi. Neticede seyirciyle aramızda bir yabancılaşma oluştu. Bende aramızda bir duvar olsa fikri oluşmaya başladı ve bu hisler bütün bir plağın başlangıç noktasını oluşturdu.

Tommy Vance: Fakat olay biraz bunun ilerisine geçmiş anladığım kadarıyla çünkü olay karakterin doğumuyla başlıyor.

Roger Waters: Hikaye sonradan baya değişti tabi. Bu iki yıl önceydi. Ben onu yazmaya başladığımda bir kısmı gösteri şeklindeydi, canlı konser yani. Gerçekte albüm konser sırasında başlıyor ve karakterin geçmişine flash back yapıyor, karakterin geçmişindeki hikayeleri takip ediyor. Pink’in kendisi ya da kim olursa. Ancak fikrin hareket noktası konserlerin berbat oluşuydu.

Tommy Vance: “Berbat” dediğin zaman yani orada olmayı hiç istemedin sonucunu mu çıkaralım?

Roger Waters: Evet, bir ölçüde, çünkü bir rock gösterisinde sahnedekiler için öndeki 20-30 sıra olayın farkında görünüyor. Şov büyüdüğünde bir araya sıkışan ve delice sallanan, kibarca söylenişiyle “festival oturuşunda”olan bir kitlenin sürekli ıslıklaması, bağırıp çağırması, bir şeyler atması, birbirlerine vurması, çatışması ve havai fişekler atması karşısında performans çok güç oluyordu. 

Aslında çok güzel bir zaman, fakat tüm bunlar olurken çalmayı denemeye çalışıyorsun. Ama aynı zamanda kendi durumumuzu kendi açgözlülüğümüzün yarattığını da hissettim. Eğer büyük sahnelerde çalıyorsan, oralarda çalmanın tek sebebi para kazanmaktır.

Tommy Vance: O zaman sizin durumunuzda küçük salonlarda çalmak ekonomik yada fizibıl olmayacak mıydı?

Roger Waters: Yani aslında hayır. Bu konserde olmayacak çünkü bu konser zaten para kaybedecek. Benim dediklerim 1975 Avrupa, İngiltere, 1977 İngiltere, Avrupa ve Amerika turneleriydi. Para kazanıyorduk. Çok büyük paralar kazandık, çünkü çok büyük yerlerde çalıyorduk. 

Tommy Vance: Seyircinin nasıl davranmasını isterdin? İzleyiciler sana nasıl tepki göstersin?

Roger Waters: Aslında ne hissettiklerini göstermelerinden mutlu oluyorum…çünkü olan şeye kendi tepkilerini göstermiş oluyorlar. Bir anlamda haklı olduklarını söylüyorum sadece o konserler kötü idi.

Yıllardır dolanan bir inanış var. Seyirci ile sahnedekiler arasında mükemmel bir ilişki olduğu ve bunun çok şevk verici olduğuna dair. Bence bu doğru değil. Bence pek çok durumda kendimi oldukça soyutlamış hissediyorum.

Tommy Vance: Seyirciden mi?

Roger Waters: Herkesten.

Tommy Vance: Bir önceki albümünüz çıkalı iki buçuk yıl oldu. Sanırım insanlar bu çiftli albümün ne kadar bir sürede ortaya çıktığıyla ilgileneceklerdir. 

Roger Waters: Doğru, yani biz turnedeydik – sanırım Temmuz veya Ağustos 1977’de sonuçlanan bir turne yaptık. Turne bitimiyle Sonbahar’da  The Wall’u yazmaya başladım. Bu benim bir yılımı aldı, hayır, ertesi senenin Temmuz ayına kadar kendi başıma çalıştım demoyu tamamladım. Yaklaşık 90 dakikalık bir şey oldu ve bunu tüm grup üyelerine çaldım. Sonra 1978’in Ekim veya Kasım aylarında hepimiz birlikte çalışmaya başladık.

Tommy Vance: Ve sanırım bu yılın (1979) Kasım ayında da çalışmayı tamamladınız.

Roger Waters: Evet. Kasım ayında çalışmaya başlamadık. Aslına bakılırsa bu yılın (1979) Nisan ayına kadar kayıda girmedik. Fakat provalar yapıp üzerinde takıldık ve bu yüzden de pek çok yerini yeniden yaptık. Bu yüzden çok zaman aldı fakat biz zaten her zaman çok yavaş çalışma eğiliminde olduk, çünkü iş çok zordu.

Tommy Vance: İlk şarkı “In the Flesh?”

Roger Waters: Evet.

Tommy Vance: Bu aslında sonuçta ortaya çıkacak karaktere mi hazırlıyor?

Roger Waters: Daha iyisini söyleyemezdim! Bu bizim 1977’deki “Pink Floyd – In The Flesh” turnemize referanstır.

TV: Sonraki parça “The Thin Ice.”

Roger Waters: Evet.

TV: Bu da şimdi sanırım”Pink” adlı karakterin en başı..

Roger Waters: Doğru.

Tommy Vance: …Pink’in hayata başlangıcı mı?

Roger Waters: Kesinlikle. Aslında “In the Flesh”in sonunda birinin bağırdığı “ses efektlerini yollayın” ve bombaların sesini duyunca bu size neler olduğunun fikrini veriyor. Gösterinin içinde ne olduğu daha da belli oluyor. O yüzden bir tür flashback yaparak benim jenerasyonumla ilgili hikayeyi anlatmaya başlıyor.

Tommy Vance: Savaş?

Roger Waters: Evet. Savaş çocukları. Ama aslında biri tarafından terk edilen herhangi biri de olabilir.

Tommy Vance: Bu sana oldu mu?

Roger Waters: Evet, babam savaşta öldü.

Tommy Vance: Ve ardından”Another Brick in the Wall, Part 1″ geliyor. Bu da zaten kaybedilen baba hakkında mı?

Roger Waters: Evet.

Tommy Vance: Ki baba da albümde “has flown across the ocean…okyanus ötesine uçan”

Roger Waters: Evet.

Tommy VanceDinleyicide bir yerlere giden fikri uyandırıyor.

Roger Waters: Evet, olabilir. Gördüğün gibi çeşitli anlamlara gelebiliyor- sadece savaşla ilgili olmayabilir – yani olabileceğini düşündüm, bütün jenerasyonlar için geçerli olması gerek. Baba ayrıca… Ben de bir babayım böyle bakarsak işi için ailesini bırakıp gidenler. Ben ailemi iş için terk etmezdim ama pek çok kişi yapabilir ve yapmış. Bu yüzden sadece savaşta ölen biri için basit bir hikaye değil yani. Daha genel olarak büyüyüp, okula gidip yalnız kalanların hikayesi.

Tommy Vance: Albümde “The Happiest Days of our Lives” eğitim sektöründeki birinin kariyerine karşı bütünüyle bir suçlama olarak görünüyor.

Roger Waters: Hmmm. Yani, benim okul hayatım öyleydi. Berbattı. Gerçekten rezaletti. Artık birini ilkokul yılları hakkında sızlandığını duyduğumda bende nefret uyandırıyor ve dinlemek istemiyorum çünkü erkekler ilkokuluna gittim ve ancak şunu da belirtmeliyim ki oradaki bazı öğretmenler de çok iyiydiler. Ben her yerdeki bütün öğretmenler kötüdür diye bütünüyle bir karalama yapmak istemiyorum. Fakat kötü olanları insanlara çok zarar veriyor. İnanılmaz derecede kötü olup çocuklara çok kötü davranan, onları ezen, ezen yaa, düşünebiliyor musun? Bazıları da ne yazık ki benim okulumdaydılar. Hem de sürekli. Hiç bir şekilde destek olmayan, herhangi bir şeyle ilgilenmelerini engelleyen, onları sadece sessiz, sakin tutup doğru şekle sokmaya çalışan, böylece üniversiteye gidip başarılı olmaları için uğraşan öğretmenlerdi.

Tommy Vance: Peki “Mother” şarkısı için neler söylersin? Ne tür bir annedir bu anne?

Roger Waters: Aşırı korumacı; ki çoğu anne böyledir. Eğer anneleri bir konuda suçlamaya kalkabilirsen bu da çocuklarını aşırı, çok aşırı ve çok uzun süre korumaya çalışıyor olmalarıdır. Hepsi bu. Bu parça annemi anlatmıyor ama bir kaç tarafı eminim pek çoğuna olduğu gibi onun için de geçerli. Komiktir, bunu fark eden, aslına bakarsan geçen gün tanıdığım albümü dinleyen bir kadın beni aradı ve hoşuna gittiğini söyledi. Ve dedi ki şarkıyı dinledikten sonra kendini suçlu hissetmiş. Oysa bu kadının üç çocuğu var. Ben ona aşırı korumacı demezdim ama işte… İlgimi çekti yani benim yaşlarımda bir kadın ve bu sözleri üstüne alınmış. Bundan memnun oldum yani düşünsene bu insanlara geçebiliyorsa bu iyi bir şey.

GOODBYE BLUE SKY

Tommy Vance: Ve sonra “Goodbye Blue Sky.” Bu aşamada Pink’in hayatında neler oluyor?

Roger Waters: Albümü toparladığımızdan bu yana bunun üzerine açıkça tam olarak düşünmedim fakat bu bölümün akıl karıştırıcı olduğunun farkındayım. Sanırım bunu açıklayacak en iyi yol birinci yüzü yeniden özetleme olarak açıklanabilir. (İkinci yüzün başındayız.) “Goodbye Blue Sky”sözlerini birinci yüzün tekrar özeti olarak bakabilirsiniz. Yani, evet, birinin çocukluğunu hatırlaması ve o kişinin hayatının geri kalanına başlangıcına hazırlık.

EMPTY SPACES, YOUNG LUST

Tommy Vance: Ve ardından “What Shall We Do Now?” geliyor.  Bu yetişmekte olan birini düşündürüyor.

Roger Waters: Evet doğru. Bu albümde olmayan bir parça. Aslında çok güzeldi! [gülüyor] Sanırım biz bunu konserlerde çalacağız. Fakat dikkat ederseniz oldukça uzun ve plağın bu yüzü çok uzundu ve çok fazlaydı. Aslında “Empty Spaces” ile aynı konsepteydi, bu yüzden “What Shall We Do Now?” yerine “Empty Spaces”i koyduk.

Tommy Vance: Çünkü bu sözler olmadan albümü dinliyoruz…

Roger Waters: Evet, biraz anlaşılmaz.

Tommy Vance: Yok aslında az anlaşılırdan biraz fazlası çünkü, Pink’in hayatında anlatılmayan bir bölüm anlamına geliyor. Yani birinci yüzün bitiminden hemen sonra “Young Lust”a atlıyor.

Roger Waters: Şimdi, hayır, değil. Önce “Empty Spaces”e giriyor ve bu sözler  “What Shall We Do Now?”un ilk dört satırı ile çok benzer. Asıl farklı olan şu liste – “yeni bir gitar almalı mıyım, güçlü bir otomobil sürmeli miyim, bütün gece çalışmalı mıyım,” bilirsin işte, tüm o şeyler.

Tommy Vance: “Biraz et ver, az uyut, insanları hayvan gibi yetiştir…”

Roger Waters: Doğru. İnsanın başkalarının fikirlerine takıntılı olarak kendi izolasyonundan korumanın yollarıyla ilgili. Bu sahip olunacak güçlü bir otomobil olabilir veya vejeteryan olma fikrine takıntılı olmakla olabilir… Başka birinin kriterini kendin olmayı gerçekten düşünmeden kendine adapte etmek. Bu seviyede bakınca hikaye son derece basit. Umarım daha az somut, daha etkili gelebilecek diğer seviyeler de olacaktır. Sanırım gösteri için bunlar yeterlidir, en azından sözleri duyduğunda, yani tabi muhtemelen sözleri duyamayacaksın ama konserlerin hazırlandığı şekliyle daha anlaşılır olacaktır.

Tommy Vance: Fakat kapakta da bulunuyor neticede?

Roger Waters: Evet. İşte bu yüzden biz de plak içi söz baskılarını vesaire değiştirmek için büyük bir panik yaşamadık. Sanırım insanların okuyabilmesi için onların orada olması önemli. Aynı derecede insanların neden o sözlerin orada olduğunu bilmesi de önemli diye düşünüyorum çünkü haklısın aksi taktirde çok kafa karıştırıcı.

Tommy Vance: Ve sonra da “Young Lust” adlı parçaya geliyoruz. Pink bir rock and roll yıldızı Roger Waters’da onun yazarı olduğuna göre şehvetli yaşadığın gençlik (young  lust) dönemi oldu mu hiç hayatında?

Roger Waters: Yani, evet, sanırım, aslında, evet oldu. Bir kaç yıl önce böyleydim. Fakat bunu daha önce söylemedim, yani görüyorsun hiç bir zaman bu şekle dönüşmedim, çünkü çok korkuyordum. Ben bu “Young Lust”ı yazdığımda sözler çok farklıydı. Okulu terk etmek, şehiri tanımak, seks kitapçıları ve porno sinemalarının etrafında dolanmak, seksle çok ilgili olmak ama çok korkuyor olmaktan ötürü gerçekte de tam olarak hiç dahil olmamak. Şimdi ise albümde birlikte çalıştığımız için özellikle de diğer prodüktörler Dave Gilmour ve Bob Ezrin yüzünden tamamen farklı. Üçümüz birlikte yaptık. ”Young Lust” bir  pastiş (var olan benzerlerinden örnek alınarak yapılan) çalışması. Bana yıllar yıllar önce kaydettiğimiz “The Nile Song” parçasını hatırlatıyor, çok benziyor. Dave yine aynı şekilde söylüyordu. “Young Lust”ı da mükemmel söyledi, oradaki vokali çok seviyorum. Fakat yollarda olan bütün genç rock and roll grupları için geçerli pastiş bir çalışma.

Roger Waters: Bence çok iyiler; o telefon operatörünü çok seviyorum, harika biri. Telefon açıldığında ne olup bittiğini bilmiyordu… Yani biraz editledik tabi ama kadının olayı anlayışı “orada karınızdan başka birinin olması normal mi” düşüncesiydi. Bu müthiş bir şey. Aklına direkt o fikir geldi. Harikaydı.

ONE OF MY TURNS

Tommy Vance: Sonraki parça “One of My Turns.”

Roger Waters: Evet, böylece fikir “Goodbye Blue Sky”dan plakta olmayan “What Shall We Do Now” vasıtasıyla yıllarca atlayarak şovdaki gibi kahramanımızın kariyerindeki bir rock and roll konserinde çalan “Young Lust”a geliyoruz. Ve sonra “One of My Turns” onun hayattaki başarısızlıkları üstüne evlenmesine rağmen kızgınlıkla verdiği tepkiyi yansıtıyor. Yok pek çok problemi fakat evlenmiş ve şey olmuş… karısından ayrılmış ve bu yüzden odasına başka bir kız alıyor.

Tommy Vance: Evet gerçekten, her şeyi var fakat bir şey ifade etmiyor.

Roger Waters: Evet. Evet artık herşeyi var ama artık biraz “yippee” olmuş durumda ve “One of My Turns” de yani, birlikte içeri girerler ama kızla da ilgilenmez. Bu yüzden TV’yi açar. Odaya girdiklerinde kız etrafa adama ait her şeyle ilgilenmeye başlar buna karşı Pink’in yaptığı tek şey öylece oturup TV izlemektir, kızla konuşmaz.

DONT LEAVE ME NOW

Tommy Vance: Ve sonra da içinde olduğu durumun farkına vardığı “Don’t Leave Me Now” dönemi geliyor. Kendini intihara kalkışacak derecede hala agresif, bütünüyle depresif, paranoyak ve çok yanlız hissediyor.

Roger Waters: Evet, yani, tam değil… fakat evet şarkı çok depresif. Çok seviyorum! [güler] Gerçekten çok beğeniyorum.

Tommy Vance: Şarkıda şöyle bir cümle var “Cumartesi gecesi pestilin çıkana dek dövmek için”

Roger Waters: Evet.

Tommy Vance: Şimdi yani bu şey… tam olarak nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum fakat bu oldukça derinlerde yani, yoksunluğun kötülüğü.

Roger Waters: Yani, pek çok kadın erkek pek çok yanlış sebepten birbirlerine sataşır ve birbirlerine çok saldırgan olur, diğerine çok zarar verirler. Ben, tabi ki hatırlayabildiğim kadarıyla bir kadına hiç vurmadım, Tommy. Umarım hiç bir zaman da yapmam, fakat pek çok kişi yapıyor ve pek çok kadın da erkeğe vuruyor. Yürümeyen ilişkilerde pek çok zaman şiddete rastlanıyor. Demek istediğim bu açıkça çok ekstrem alaycı bir parça. Evlilikle ilgili artık böyle hissetmiyorum.

Tommy Vance: Ama yaptın mı?

Roger Waters: Ee, bu zor şeylerden biri çünkü küçük bir bölümü otobiyografik. Hepsi benim tecrübelerime dayanıyor ama bütünüyle benim biyografim değil. Her ne kadar benim yaşadıklarıma dayansa da, yazarlık gibi, bazıları bana ait ama büyük çoğunluğu gözlemlerimden oluşuyor.

Tommy Vance: Fakat içlerinde çok temel gerçekler de var.

Roger Waters: Yani umarım öyledir,  eğer olaylara iyi bakar ve görürseniz ve eğer size doğru gelirse. Bunlar öyle şeyler. Eğer şarkı veya kitap veya başka bir şey yazmayla ilgiliyseniz bunlar sizin yapacağınız ve yazacağınız şeylerdir. Çünkü ilginç şeyler ve başkalarına da dokunacak şeyler ki yazmak da bu demek değil mi zaten? Bazı insanlar hislerini başkalarının da anlayacağı duygusuyla kağıda dökerler ve bunlardan bir kazanç elde ederler. İster yakınlık duygusu olsun isterse onları mutlu veya hüzünlü yapsın neticede bundan bir şey çıkartırlar.

ANOTHER BRICK: 3

Tommy Vance: “Another Brick Part 3” – “Etrafımda silahlara ihtiyacım yok.” Artık kendini çelişkili bir pozisyonda görmüyor gibi. bir başka deyişle artık çok daha kendinden emin. Ve ardından “Goodbye Cruel World” adlı parça gelir. Ne oluyor burada?

Roger Waters: Tamam. Yani, olan şey, “One of My Turns” de kapının açılmasıyla başlayıp üçüncü yüzün sonuna kadar gider. Senaryo Amerikan otel odasında geçer ve groupie “One of My Turns”ün sonunda ayrılır. Sonra kahraman “Don’t Leave Me Now”ı herhangi birine söyler. O kadına veya karısına değildir bu. Bir tür herkesedir. Bu o çeşit bir duyguyla, bir yerde erkekten kadına biraz suçlu bir şarkıdır aynı zamanda. Her neyse, sonunda odasında TV izlerken sembolik bir TV parçalama yaşanır ve sonra bir anlamda düzelir biraz, o tarz şiddetten. Ardından bu tarz yüksek tonda bir parçayı ”neticede hepiniz duvardaki bir tuğlasınız, hiç birinize ihtiyacım yok” der ve kendini izole etmenin gerekli olduğuna dair ikna eder, hepsi bu.

Tommy Vance: Fakat peki o anda nasıl “goodbye cruel world – güle güle zalim dünya” diyebiliyor?

Roger Waters: Kendisi artık bir yerde katatonik bir halde sonlandırıyor. Geri dönecek. Sadece kıvrılıp yatıyor, hareket etmeyecek. Olay bu. Artık bıktı ve bu son oldu.

GOODBYE CRUEL WORLD

Roger Waters: Konserler için, çok becerikli mekanik bir sistem üstünde çalıştık. Böylece duvarı yukarıdan aşağı üçgen biçiminde inşaa ederek tepede bitirmek yerine en son ortadaki son kısmı kapatabileceğiz. Bu yüzden bütün salonu kaplayan devasa bir duvarımız var ve aşağıdaki son küçük boşluğu son tuğla ile şarkının sonunda ”goodbye” derken kapatıyoruz. Böylece duvar tamamlanmış oluyor. Benim durumum açısından İkinci Dünya Savaşının sonundan itibaren duvar örülmüş oldu, ancak başkalarının durumu açısından düşünmek isterlerse eğer kendilerini izole olmuş veya başka insanlara yabancılaşmış hissediyorlarsa yani, herhangi bir yerden başlıyor olabilir.

Tommy Vance: O zaman duvar tamamlandığı o anda kendinin tam olarak nerede olduğunu fark ettiği an diyebilir miyiz? Diğer bir deyişle, yaşadığı tüm tecrübelerden sonra karakter neticede kendi gözlerinden tamamlanmış oluyor.

Roger Waters: Evet. Evet artık o hiçbir yerde. [Gülüşmeler]

HEY YOU

Tommy Vance: Derken sözlerin yazdığı iç kapaktan farklı olan albümün üçüncü yüzü başlar.

Roger Waters: Evet. Bob Ezrin beni arayıp dedi ki “Şimdi üçüncü yüzü dinledim ve iyi olmuyor”. Gerçekten ben de bu konuda kendimi hep rahatsız hissediyordum. Bununla ilgili olarak düşünmeye başladım ve bir kaç dakika sonra fark ettim ki “Hey You” konsept olarak her yere gidebilen bir parça, bu yüzden onu bu yüzün başıyla otel odasındaki teatral sahneden önce  ile dış dünya ile yeniden kontak kurmaya çalıştığı yere koyduk ki zaten bu yüzden adı ”Hey You”. Tabi bu kararı çok geç verdiğimiz için sözleri yanlışlıkla üçüncü yüzün sonunda yer aldı. Bu noktada açıklamalıyım ki bu kararları son dakikada vermiş olmamızın sebebi de pek çok kişiye çok uzun zaman önce albümü Kasım sonunda bitireceğimize dair söz vermiştik ve bu sözümüzü tutmak istedik.

Tommy Vance: Fakat adam şimdi duvarın arkasında…

Roger Waters: Evet, o sembolik olarak artık A – duvarın arkasında B – otel odasında kırık camlar arasında otobanlara bakarak kilitli.

Tommy Vance: Ve şimdi hayatında neler olacak?

Roger Waters: Şimdi, zihninde “Hey You” tüm dünyaya yapılmış bir yakınma ise, yani “hey, yani aslında gerçekte bu böyle olmamalı” derken, fakat aynı zamanda, David ilk iki kıtayı söyledikten ve enstrümental bölümden sonra benim söylediğim bölüm geliyor ve diyor ki “fakat bunlar sadece bir hayaldi”. Yani bütün bunlar bir yandan da anlatılıyor. “Duvar görebileceğin gibi çok yüksekti, ne kadar denese de kurtulamazdı, ve solucanlar beynini yedi.” Bu solucanlar onlara yapılan ilk referanstır. Yani bir yerde benim çürüme sembolü olarak gördüğüm solucanlar her şeyin bir parçası olarak gördüğüm bir yıl önceki eski halinden artık daha azlar. Çünkü tüm bu şeyin arkasındaki temel fikir ‘eğer kendini izole edersen çürürsün’.

Roger Waters: Yani “Hey You”nun sonunda yardım çağrısı yapıyor ama artık çok geç.

Tommy Vance: Çünkü artık kendisi duvarın arkasında?

Roger Waters: Evet, ve artık sadece kendi kendine söylüyor. Eğer kendi kendine bir otel odasında oturarak yardım için ağlıyorsan bunun bir faydası dokunmaz. Çünkü kendine söylüyorsun bunu. Eminim hepimiz zaman zaman başkalarına söylememiz gereken şeyleri kafamızın içinde çevirir durur ama bunu kimseye söylemeyiz değil mi? Bu da öyle, bir faydası yok. Kimseye bir yardımı yok. Bu sadece kendinle oynadığın bir oyun.

IS THERE ANYBODY OUT THERE?, NOBODY HOME

Tommy Vance: Ve bu da bizi ilk sözleri”Şiirlerimin olduğu küçük kara bir defterim var” olan “Nobody Home” adlı parçaya getiriyor.

Roger Waters: Evet, kesinlikle, tam olarak, yani çok iyi bir mood parçası olan “Is There Anybody Out There”den sonra.

Tommy Vance: O zaman şimdi yardıma ihtiyacı olduğunu anladığı bir takım düşüncelerden sonra odasında oturuyor ama bunu nasıl sağlayacağını da tam olarak bilmiyor.

Roger Waters: Hayır. Yani gerçekte bunu istemiyor.

Tommy Vance: Hiç mi istemiyor?

Roger Waters: Evet, yani, istiyor, bir tarafı istiyor, ama bir tarafı. Diğer yandan sadece orada oturup TV izlemek istiyor.

Tommy Vance: Fakat bütün bu olayı “Nobody Home” adlı parçada yaşıyor ve “zorunlu Hendrix perması, uçmaya büyük tutkusu, vahşi bakışları, zincirinde gümüş kaşığı, parmaklarında nikotin lekeleri…” sözleriyle anlatıyor. Bunlar rock and roll dünyasında oldukça geçerli şeyler.

Roger Waters: Orada bazı sözler Syd Barrett’in altın çağını yaşadığı günleri anımsatıyor. Aslında bir bölümüyle tanıdığım pek çok kişiyle ilgili ancak ayakkabılarını elastik bantlarla tutuşturan tek tanıdığım insan Syd oldu, dolayısıyla o bölüm ondan alıntıdır. Ama ”zorunlu Hendrix permasını’ anlayabilmek için on yıl öncesine gitmek gerekir.

Tommy Vance: Sonunda da diyor ki “I’ve got fading roots- yok olup giden köklerim var”…

Roger Waters: Yani bir yerde başladığı yerle bağlantısını kurmaya çalışıyor ve bütün bunların neden olduğunu anlamaya çalışıyor. Tekrar birinci yüzdeki başa dönebilmek için hazırlanmaya çalışıyor diyebiliriz.

VERA, BRING THE BOYS BACK HOME

Tommy Vance: Ki bu yüzden bir sonraki parça tekrar doğup oluştuğu dönem olan ikinci dünya savaşıyla ilgili  “Vera” geliyor.

Roger Waters: Bunun aslında TV’de izlediği savaş filmi yüzünden olması gerekiyor.

Tommy Vance: O sırada duyduğu mu?

Roger Waters: Aslında o sırada duyacağınız, evet, hiç bir isim ve addan bahsetmeyen! [Gülüşmeler] Ve bu bir anda onu o günlere götürüyor, en azından benim için öyle… evet, tüm albümün merkezindeki parça aslında “Bring The Boys Back Home.”

TV: Neden?

Roger Waters: Çünkü insanların rahat bırakmayıp, zorla savaşta ölmelerine neden olmalarıyla ilgili. Fakat aynı zamanda insanların araba veya rock’n’roll yapmalarına imkan vermeme veya sabun satmalarına veya biyolojik araştırmalara dahil olmalarına yani herkesin yapmak isteyebileceği herhangi bir şeye imkan tanımama, bireyi önemli yapmamayla ilgili. Çünkü insanları zorla savaşta öldürmeyle ilgili ama adamların (savaş) oyunu arkadaştan, eşten ve diğer insanlardan önemli oldu.

COMFORTABLY NUMB

Tommy Vance: Peki psikolojik olarak Pink karakteri “Comfortably Numb” parçasında oyunun hangi aşamasında?

Roger Waters: “Bring the Boys Back Home”dan sonra bir ses kayıtlarının döndüğü kısa bir bölüm var. Orada öğretmenin sesi yeniden duyuluyor, groupie kızın ”iyi misin?” sesi var ve telefon operatörü … hatırlayamadım ne diyordu…”bir adam cevap veriyor” diyor ve tüm bu şeyler. Orada yeni bir ses geliyor ve biri kapıyı çalıyor, diyor ki ”hadi gel, gitme zamanı..” doğru mu? Böylece buradaki fikre göre onu alıp o geceki gösteriye götürmeye geliyorlar, çünkü gitmesi gerekiyor. Odaya giriyorlar ve fark ediyorlar ki bir şeyler yolunda değil. Bu yüzden doktoru getiriyorlar. Dolayısıyla “Comfortably Numb” onun doktorla yüzleşmesi hakkındadır.

Tommy Vance: Yani doktor onun psikolojisini tekrar sahneye çıkabilecek hale mi getiriyor?

Roger Waters: Evet, ona enjeksiyon yapıyor. Aslında çok kendine özgü bir şarkı.

Tommy Vance: “Sadece bir iğne”?

Roger Waters: Evet.

Tommy Vance: “Artık daha fazla aaaaaaaaah! olmayacak”

Roger Waters: Evet.

Roger Waters: Çünkü onlar bu problemlerin hiç biriyle ilgilenmiyorlar. Onların tek ilgilendikleri dışarıda kaç bin seyirci olduğu, kaç bin biletin satıldığı ve gösterinin her ne şart altında olursa olsun devam etmesi. Aslında ben şahsen bu koşullar altında konserler yaptım. Çok depresif bir haldeyken. Ayrıca son derece hastaydım, normal hiç bir şey yapamayacak haldeydim.

Tommy Vance: Çünkü salon orada, gösteri orada ve insanlar da orada…

Roger Waters: Onlar paralarını ödediler. Eğer son anda gösteriyi iptal edersen bu çok pahalıya patlar.

Tommy Vance: O zaman bu eleman da sahneye çıkacak demek, fakat o çok….fakat artık çok sert, tam bir faşist.

Roger Waters: Evet. Yani alın işte size hikayesi: Şimdi hatırladım. Montreal 1977, Olympic Stadyumu, 80,000 seyirci var, 1977 turnesinin son konseri. Ben kişisel olarak öyle rahatsız olmuştum ki ön sıradaki birine tükürdüm; adam bağırıyor, çığlıklar atıyordu, süper zaman geçiyordu ve oradakiler ön sıradaki bariyerleri ittiriyordu. Tek istediği bir kargaşaydı. Benim ise tek istediğim iyi bir rock konseriydi. Bu yüzden çok kızdım ve ona tükürdüm ki birine yapılabilecek çok kötü bir davranıştı. Neticede burada fikir bu tarz faşist hislerin ancak izolasyondan kaynaklanacağıdır.

Tommy Vance: Ve o bu temel noktayı sahnede mi gösteriyor?

Roger Waters: Evet. Bu gerçekten de neticede seyircinin veya seyircilerin arasındaki azınlıkların üstüne giden adam o. ”In The Flesh”deki iğrençlik ve iğrenç olması gereken bu, anladın mı? İzolasyon ve çürümenin sonu budur.

Tommy Vance: Ve böylece sıradaki parça “Run Like Hell”. Bunu seyirciye mi söylüyor?

Roger Waters: Hayır…

Tommy Vance: Peki kendine mi söylüyor?

Roger Waters: Hayır. “Run Like Hell” onun için gösterideki herhangi bir parça, yani bir yerde… sadece şarkı, performansın bir parçası, evet… kendisi hala yarı deli uyuşukluğunda.

RUN LIKE HELL, WAITING FOR THE WORMS

Roger Waters: “Run Like Hell”den sonra eğer kulaklıkla dinliyorsanız stereonun sol tarafındaki seyircinin “Pink Floyd” sağ ve orta taraftaki seyircinin ise  “hammer – çekiç” “ham-mer, ham-mer…” diye bağırdığını duyarsınız. Bu bir yerde mitinge dönmüş Pink Floyd konseri izleyicisidir.

Tommy Vance: Ve ardından “Waiting For The Worms,” geliyor. Zihindeki çürümeyi sembolize ediyor, peki bu kaçınılmaz mı?

Roger Waters: “Waiting for the Worms” ilaçların etkisi geçtikten ve gerçek fikirlerini yeniden düşünmeye başladığı zaman gösteride olanların teatral manada bir açıklaması. Bulunduğu yere zorlandı çünkü otelden dışarı çıkartıldı ve o pozisyona kondu. Zorla bulunduğu durumdan çıkartılarak gerçek duygularının karşısına konuldu. Filmi yada gösteriyi seyredene kadar insanların neden “hammer, hammer” diye bağırdıklarını anlayamayacaksınız. Biz çekiçi burada baskı güçlerinin bir sembolü olarak kullandık, solucanlar da düşünce kısmının sembolüdür. ”Waiting-bekleme” kısmına girişte…

Tommy Vance: “Bekliyorum solucanların gelmesini, bekliyorum çürük ağaçları kesmeyi …”

Roger Waters: Evet, “waiting to cut out the deadwood” sözünden önce megafonla bağıran ses duyuluyor. Önce “testing, bir, iki,” veya onun gibi bir şeyler söyler, sonra da Hyde Park’da Ulusal Cephe’nin yürüyüşüne benzer bir şekilde durumu açıklayarak “Brixton Town Hall önünde saat birde toplanacağız” diye bağırır. Veya herhangi biri, yani bu İngilterede Ulusal Cephe ama dünyanın herhangi bir yerinde herhangi biri de olabilir. Yani tüm o bağırış çağırış bunun için… çünkü tam olarak duyamazsınız ama lafların arasında dikkatle dinlerseniz “Lambeth Road”, veya “Vauxhall Bridge” gibi yerleri veya “Yahudi çocuklar”, “Yahudilerle karşılaşabiliriz” benzeri laflar söylüyor ya da ben öyle düşünüyorum.

STOP, THE TRIAL, OUTSIDE THE WALL

Tommy Vance: Onu kim yargılıyor?

Roger Waters: Kendisi.

Tommy Vance: Kendi kendini mi yargılıyor?

Roger Waters: Evet. Buradaki temel fikir, artık ilaçların etkisi geçmiştir ve “Waiting for the Worms”da gerçek eski ve yeni kişiliği arasında gidiş gelişler yaşıyor. Aslında kendisi gerçekte normal biriyken birden solucanların gelişini bekleyen kişi formuna dönerek yoluna çıkacak veya saldıracak birini arıyor… ki bu da kötü geçmişi ve neticesinde kendini izole hissedişinden kaynaklanıyor. Fakat sonunda “Waiting for the Worms – Solucanları Beklemek” onun için çok fazla oluyor ve ”durun” diyor. Gerçekte plakta ”stop” dediğini duyacağınızı sanmıyorum, veya belki duyarsınız, her neyse ”STOP”, evet, çok hızlı ve sonra diyor ki ”Eve gitmek istiyorum, üniformamı çıkarıp, gösteriyi terk etmek istiyorum”. Ama sonra diyor ki ”bu hapisane hücresinde bekliyorum, çünkü tüm bu zaman boyunca hep suçlu muydum?”. Ve sonra kendini bir yerde yargılıyor. Ve yargıç da diğer karakterler ve hatırladığı olayların yanında yine kendisidir. Hepsi kendi kafasında ve hatıralarında. Neyse, hepsinin sonunda, kendini yargılayıp izolasyonu bitirmeye mahkum ediyor ki bu elbette iyi bir şeydir.

Tommy Vance: Yani şimdi tüm bir daireyi tamamlayıp başa dönmüş mü oldu?

Roger Waters: Hemen hemen, evet. Bu fikir “Outside The Wall”un sonundaki bir bölümü albümün başındaki bölümle birleştirilince ortaya çıkıyor. (Isnt this where we came in)

Tommy Vance: Yani “outside the Wall”daki karakter “Tek başına, ya da ikişer, seni gerçekten sevenler… kolay değil yüreğini savunmak, sapıklara karşı” sözleri” tam olarak albümün gerçek önermesi midir?

Roger Waters: Evet. Ve ayrıca başka açıklamaya da niyetim yok.

Tommy Vance: Roger, “The Wall” konserini izleyince tam olarak ne olacak?

Roger Waters: Pek çok kişi için normalde olan şey grup bir PA sisteminin arkasında olur. Bildiğiniz şeyler, tüm koltuklar satılır olacak ve binlerce insan her tarafı doldurur ve pek çokları sahneyi bile göremez. Sıklıkla rock konserlerinde ses sistemi de berbattır çünkü bildiğin gibi buna uygun salon inşaa edilmesi çok maliyetli bir iştir. Bu konserlerde bu kez ses sistemi çok iyi olacak.  Ancak göreceğiniz ve duyacağınız şeydeki anlamlar gerçek hayattan ziyade semboller olacak. Tabi ki herkese neler olup bittiğini göstermeyen duvar hariç.

Tommy Vance: Duvar orada kalacak mı?

Roger Waters: Hayır, sürekli değil.

Tommy Vance: Onu kim yıkacak?

Roger Waters: Şimdi, sanırım bunun için gösteriyi bekleyip görmemiz gerekiyor. Sanırım hazırladığımız canlı gösteride olan bitenin hepsini anlatmam biraz aptalca olacak. Ama uyarıyorum, albümü dinleyip hissetmiş olan herkes gösteride olan biteni teker teker anlayacak!

Tommy Vance: Ama bu fiziki bir duvar. Ya psikolojik duvar?

Roger Waters: Ah, yani tabi, ama o başka bir konu. O konuya girip girmeyeceğimiz size kalmış. Umarım gireriz.

Çeviri @DoguMeridyeni

Okan hakkında

PinkFloydTurk.Net admini, Floyd fanı, müziksever, eski ses mühendisi, amatör astrofotoğrafçı.

19 Ekim 2016 tarihinde Haberler, Pink Floyd Klasörü, The Wall Analizi içinde yayınlandı ve , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin. Yorum yapın.

Yorum bırakın